üniversiteye başladığım zaman tek göz odada, dört kız, indir bindir aynı kaseti dinliyoruz. ayna / bostancı durağı.
"hiç bostancı'yı görmedim, nasıl bir yer acaba? erhan hangi duygularla, hangi aşkla yazdı kimbilir?" diye düşünüyorum. ama kızların bunlardan haberi yok. bu şarkı en sevdiğim şarkı değil en gıcık olduğum şarkı oluyor. saçma geliyor çünkü sözleri, müziği. bir kere yavaş başlayıp alakasız bir şekilde hızlanan bir şarkı. o kasette en çok sevdiğim şarkı "mutlu ol" oluyor.
sonra "o" giriyor hayatıma. oturduğu yer istanbul'da bir dağ. alay ediyorum gizli, üstü kapalı. anlıyor her zaman ki gibi. bir şey demiyor. onun bu huyunu seviyorum. sakin, kendini bilen, kıyamet kopsa yerinde oturup "ne olacaksa olsun" diyen.
sonra okul hayatımız kökünden bitiyor. işimiz oluyor ve her sabah, her akşam duraklara gidiyoruz. ben mecidiyeköy, o bostancı durağına..
bazen söylüyor o şarkıyı bana "bostancı durağında, ismin dudağımda".. iyi de ben sevmiyorum ki o şarkıyı! hem bostancı neresi hala daha bilmiyorum.
....
ilk defa bostancı'dayım. elim elinde. çok güzel bir yer. sakin, sessiz. ama pahalı. kurduğum hayallerimi anlattığım zaman "üzgünüm" diyor.
yıllar sonra tekrardan gidiyoruz. roller farklı bu sefer. ama hisler aynı galiba. beni ilk aldığı yere bırakıyor. arabaya biniyorum. bakıyorum. umarsızca sigara içiyor. yine bakıyorum, kafası rüzgara dönük. yine bakıyorum. bakıyor. araba hareket ediyor. el sallıyoruz.
bu onu son görüşüm oluyor.
sonra tekrardan, başka bir sebeple gidiyorum bostancı'ya. duraktayım. yine araba bekliyorum. bu sefer ben söylüyorum o şarkıyı onun haberi olmaksızın..
"bostancı durağında, ismin dudağımda.."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder