2 Mart 2010 Salı

venamire venamire

her şey çok sevdiğim hocamın beni konsere davet etmesiyle başladı. aslında bir tarafım huzursuz "boşver n'apcaksın konsere gidip?" diye sayıklıyordu, diğer tarafımsa "gitmek lazım, yeni şeyler keşfetmek lazım" diye sayıklıyordu. evden çıkana kadar karar verememiştim hatta bostancı'ya ayak basar basmaz geri dönmeyi bile düşündüm. çünkü hiç alışık olmadığım bir kalabalığın içinde bulunacaktım bir kaç saat.

gittik. gösteri merkezi'nin bahçesi hınca hınç doluydu. "herhalde daha içeri giren olmamıştır" diye düşünüyordum. zar zor içeri girdikten sonra yanıldığımı fark ettim. içerisi ana baba günü olmuş, mahşeri bir kalabalık vardı. işte korkularımın başladığı zaman o zamandı. "ya bir şey olursa, ya polis basarsa, ya biri anlarsa kimliğimi?" gibi sorular beynimden hızlıca akıp geçiyordu. kendimi bir anda yasaklı bölgeye girmiş bir gazeteci, bir casus gibi hissettim. tabi ki bunları düşünmek çok saçmaydı. bütün bunları düşünürken hocam bazı şeyler anlatıyordu. adapte olamadım. olamıyordum. hem kalabalık hem de bu düşünceler beni on dakika içerisinde yiyip bitirmişti.

o kadar kalabalıktı ki oturacak yer bulamadık. insanlar haddinden fazla çoşkuluydular. belki ben de onlardan biri olsaydım öyle olurdum. genelde bu tarz eğlenceli yerlerde somurtup oturuyorum. bu yüzden düğünleri, kına gecelerini ve bu tarz konserleri sevemiyorum.

sahneye iki kız, bir de genç bir erkek çıktı sunum yapmak için. kızların üstündeki yöresel kıyafet o kadar güzeldi ki.. çok uzaktan oturmamıza rağmen dikkatimi ilk bu detaylar çekmişti. sonra sahneye dengbejler çıktı. dillerini anlamadığınız halde yanık yanık uzun hava okumalarından ne söylemek istediklerini anlar gibi oluyorsunuz. her türkü bitiminde gençler sloganlar attılar. anlayamadım. tercüme etmeye çalışan hocama tercüme ettirmek istemedim. galiba üzülmek istemedim. anlayabildiğim tek bir şey vardı o da zamanında kürtçe'ye merak salmamdan dolayı öğrenmiş olduğum "biji" kelimesiydi. devamında geleni zaten anlamamak imkansız...

yine yöresel türkücüler sahneye çıktı. sunumları bile kürtçe yapılan bir konserdeydim. türkçe bir kaç kelime duymuştum konserin en başında. dışarı çıkmak istesem çıkamazdım, o kalabalıktan geçebilmek çok zordu. ama nefes alamıyordum. hocam da dışarı çıkalım istersen dedi ama kısacık yol gözümde millik yol gibiydi.

çıkmadım da. oturdum. bir şey göremesem de oturdum baktım neler oluyor diye etrafıma. herkes ayaktaydı. ıslıklar, alkışlar, sloganlar.. korkum az biraz geçmişti. bir güven vardı ama neyden kaynaklıydı emin olamadım. pişmanlık asla yoktu kalbimde. pişman olsaydım kalkıp giderdim. kimseye minnet edecek halim yoktu. ya da kimsenin benim düşüncelerimi değiştirecek hali yoktu. kalbim burkularak gözlemledim bazı şeyleri. ama düşünüyorum da bazılarının kalbi zaten bir şeylere her zaman kırık. benim iki saatlik kırılmış çok mu?

görmek istediğimi gördüm ve miyadımı doldurup çıktım salondan. aklımdan geçen tek şey vardı :
"gene olsa gene giderim"


Hiç yorum yok: