20 Eylül 2010 Pazartesi

haftasonu notları


şu yanda görmekte olduğunuz AUDREY HEPBURN resminin, boyumdan az biraz daha kısa olan bir posterini aldım dün taksim'de bir sokak satıcısından. tabi audreycimin dudakları pembe değildi. benim ki tamamiyle siyah beyaz bir poster. yatağımın baş ucuna astım. zaten bir adet portresi ve çerçevede bir adet resmi bulunuyor kendisinin.
bu kadını çok seviyorum. zarif görüntüsü ve okuduğum, bize bilgisi verilen kişiliği yüzünden. onun gibi zarif olur muyum bilmiyorum ama istiyorum, istiyorum, istiyorum!!!
taksim'deydik dün. önce bir güzel gittim gezi istanbul'da naneli limonatamı içtim. içtiğim en güzel limonata orada yapılıyor. çok doğal, çok ekşi ve çok soğuk.
arkadaşımı beklerken kitap evlerini dolaşmaya koyuldum. d&r'dan mephisto'ya, insan yayınlarından istanbul kitap evine kadar bakındım. bunun sonuncunda slyvia plath'in sırça fanus'unu, fatih ahıskalı'nın son albümü akide'yi, mevlevi müzikleri cd'si ve ingmar bergman'ın yedinci mühür filmi arşivime girmiş bulunmakta.
yine arkadaşamı beklerken (bir buçuk saat bekledim cano canlar) atlas pasajından iki adet yüzük aldım, üzerinde audrey hepburn resmi olan. büyük bir heyecan yaşadım yeminlen. çok seviyorum ne yapayım?
arkadaşım teşrif edince o mac senin bu tekin acar benim dolaştık. koton, mango ve bilimum yeni neslin trend mağazalarını yani. ama benim kıyafet ve ayakkabı alacak havamda olmayışımdan ötürü pek güzel geçmedi bu serüven.
midemizden gurultular yükselince ve canımızda az biraz alkol isteyince rotamızı midpoint'e çevirdik hemen. enfes bir çedar peynirli etli dürüm yedik, beyaz şarap içtik. midpoint'te fiyatlar azcık uçuk ama denenmeyecek gibi de değil işin özü. tavsiye ediyoruz.
.........
dün taksim'e girdiğimde tüm oklar GALATA MEVLEVİHANESİ'ni gösteriyordu. nereye baksam muhakkak mevlevihane ile ilgili bir şey gördüm. çok istedim gitmeyi. ama başka bir zamana notumu aldım, gideceğim. o ambiansı, o havayı solumak için can atıyorum.....
.........
zamanında cnbc-e'de izlediğim gothic filmini buldum. ama altyazı falan yok. ingilizcemin yettiği kadarıyla oturdum izledim. izlenebilirliği olan bir film. mary shelley'nin frankenstein romanını yazmasını sağlayan rüyayı gördüğü evde geçiyor olaylar. lord byron'ın evinde..
gaylik, mazoşistlik, seks çok fazla yer alıyor filmde. lord byron ve mary shelley'nin bir tarafı görünmüyor yalnızca.
yine de izleyin siz. benden söylemesi..

Hiç yorum yok: