21 Aralık 2010 Salı

minik kırmızı, büyük sancılı

yine iki kitabı birden okumaya başladım. sabahları nil gün'ün "küçük kırmızı aşk kitabı" nı, akşamları yatmadan önce "sevgili bulmanın 50 yolu"'nu okuyorum. sarah hala sevgili bulamadı. en son bir tane buldu o da gay çıktı :( bu kızın kaderiyle benim kaderim aynı gibi geliyor.

nil gün'ü bilenler bilir. çekim yasası ve daha bir çok benzer konu hakkında kitabı var. benim canım sıkıldığı için çoğunlukla böyle gelişim kitapları okurken, kuzenimde bulunan bu kitap ilgimi çekti. ismi gibi minicik bir kitap. aşkın evrelerini ve nasıl aşık oluruz, karşımızdakinden neler bekleriz ya da beklemeliyiz gibi konuları içeriyor.

bu kitabı okumadan önce tek bir şey düşünürdüm. seçtiğim adamların hep bir tarafının babama benzemesi ya da babamdan alamadığım şefkati ve ilgiyi hep bu adamlarda bulup daha sonra kaybetmek benim en büyük huyumdu.  belki de hatamdı emin değilim. nil gün, bu kitabında bu konuya değinmiş. sevdiğimiz, aşık olduğumuz kişilerde ebeveynlerimizde göremediklerimizi bulmaya çalışırız demiş. bu, bir şekilde beynimdeydi hep.

bakıyorum, hep ilgi hep şefkat hep sevgi bekliyorum karşımdakinden. ama sıra ona gelince bencilleşiyorum. bu etik değil. bencilleşmekten de kastım, her insanın duyguları değişkenlik gösterir. karşımdakini sürekli mutlu gördüysem, iyimser gördüysem, bu onun her zaman aynı şekilde olacağı anlamına gelmez. işte ben bunu beceremiyorum. hep aynı görüyorum. en kötü durumda bile "o güçlü, ben zayıfım. o kurtarsın bizi bu durumdan" diye düşündüğüm için kaybediyorum.

kırmızı alarm yandığı zaman aklıma asla kaçmak gelmiyor, tam aksine "koluna yapışıp" öylece kalakalıyorum. tek yaptığım "ya ühühühüh ya ühühühüh" diye zırlamak. tüm bu hadise eski beyin denilen yerde kalanların yüzünden oluyormuş. nil gün öyle söylüyor. bakalım, şu kitaptan sonra hangi beynim daha çok çalışacak? eski mi yeni mi?

aşkı da kitaplardan öğreniyoruz ya, hadi hayırlısı artık.. katıldığım yani şu ana kadar okuduğum sayfalarda katıldığım bir nokta "aşk şanstır, tesadüf değil" dir oldu. gerisi fasa fiso.

gel gelelim aşksız hayatın nasıl olduğuna. cano canlar, aşk olmadan da oluyor. müslüm baba ne demiş?
"aşk tesadüfleri sever" 
bekliyorum tesadüfen mi gelişecek olaylar yoksa şansım mı yaver gidecek? hayatım chick lit tarzına döndü iyice.
nişanlı, evli ya da olası sevgilisi olan arkadaşlarım tarafından sürekli "e hadi ama"larla gaza getirilmeye çalışılıyorum. oldu, sizin bir "e hadi ama" demenizle ben hayatımın adamını bulacağım. zaten o da çıkışta beni bekliyor da ben de görmezden geliyorum.
tabi insanın kocası, sevgilisi ya da her ne haltı yanında olduğu sürece "gücü kuvveti" yerinde oluyor. özgüveni, egosu her bir şeyi anında tavan yapıyor. böyle "biz bir bütünüz" havalarında oluyor çoğu. benim en gıcık kaptığım şey bu. ulan herşeyin bir sonu var, neyine güveniyorsun o kadar o adamı ilah etmişsin?

hiç bir şeyi çok sevmemek gerekli. şöyle ki, bir şeye ne kadar bağlanırsan ve çok seversen, o şey "sakınan göze çöp batar" misali olup elinden uçup gidiyor. bu bir gerçek. yani çok bilmiş hanımlar (sevgilisi, nişanlısı, kocası olanlar) öyle çok güvenmeyin poponuza, allah muhafaza gidebilir o çok güvendiğiniz adam ellerinizin arasından. ve yahutta o romantik, anlayışlı, süper adam birden maço, görgüsüz, ayı birine dönüşebilir.

bana öyle emir verirseniz, benim de sizin için iyi dileklerim bu olur.

üzgünüm :(

6 yorum:

uyumuycam dedi ki...

seni okudukça "konuşulacaklar" listem kabarıyor..

Holy Go-Nightly dedi ki...

o zaman bize 24 saat yetmeyecek..

deeptone dedi ki...

yaa yine güldürdün beni holy :)

tesadüfler.
nil gün severim.

ama bak kızların en iyi arkadaşları gay'lerdir. çok rahat edilir onlarla :)

Holy Go-Nightly dedi ki...

biliyorum :) gay bir arkadaşım var. hep de yakışıklı oluyolar sinir oluyorum abi yaaa :)

Lacrymosa dedi ki...

ne demiş can yücel, "hiçbir şeye körü körüne bağlanmayacaksın"

Holy Go-Nightly dedi ki...

doğru demiş üstad.. (bu lafa da gıcık olurum :P)